Dolar 34,2711
Euro 37,0807
Altın 2.997,83
BİST 8.714,69
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19°C
Az Bulutlu
İstanbul
19°C
Az Bulutlu
Per 18°C
Cum 19°C
Cts 20°C
Paz 19°C

Seda Ünsar “Düşüş: siyaset ve felsefe odasında aşk hikayeleri” Üzerine

Seda Ünsar “Düşüş: siyaset ve felsefe odasında aşk hikayeleri” Üzerine
12 Mart 2022 21:01

İnkılâp Kitabevi bu sefer, sürükleyici kurgusuna eşlik eden derin akademik araştırma ve birikimin ürünü olan bir kitapla okurlarının karşısına çıktı. Prof. Dr. Seda Ünsar imzalı Düşüş; hayatın anlamını, çocukluk arkadaşı iki ana karakterin (Ali ve S) İstanbul’dan Los Angeles ve San Fransisko’ya sürüklenen hayatları üzerinden felsefi, edebi, politik ve tarihi çerçevede sorgulayan bir içeriğe sahip. Bu anlamda, varoluşçu bir roman kurgusu.

Öte yandan, politik ve felsefi olarak, roman karakterlerinin diyalogları ve tartışmalarında, Atatürk ve mücadelesinden, Aydınlanma Çağı filozofları, İslam dünyasında Aydınlanma filozofları olarak düşünebileceğimiz Farabi, İbni Sina, İbni Rüşd, Ömer Hayyam ile karşı statükoyu temsil eden Gazali arasındaki felsefe-din tartışması, modernleşme, Marksizm, post-Marksizm, postmodernism, kimlik siyaseti, Oryantalizm’e kadar birçok konuyu düşündüklerini ve sorguladıklarını görüyoruz.

Romanın ana teması “gerçeğin peşine düşme” ve “kayıp zaman”. Roman karakterlerinin hayatı keşfetme arzusu onları gerçeğin peşine düşürürken, bu keşfetme eylemi kayıp zamana işaret ediyor. Özgürlük, erdem, bilgi gibi birbiriyle bağlantılı ana metaforlarla ölümsüzlük, “onurlu bir yaşam için ödenecek bedel”, sıradanlık, hayal ve gerçek, hayal kırıklığı, aşk, “mutlu olma baskısı”, yalnızlık gibi içe içe geçmiş yan metaforlar, roman boyunca süregelen karakterler arası diyaloglara eşlik eden felsefi ve politik düşünceler, Ali’nin rüyaları, geçmişi hatırlayışı, sinema tutkusu ve karakterlerin psikolojik çözümlemeleriyle beliriyor.

Aslında romanın ağırlıklı bölümü ilk kısım değil, on beş bölümden oluşan ikinci kısım ve ağırlıklı karakteri de, her ne kadar roman postmodern bir Los Angeles dünyasında S karakteriyle açılmış olsa da, Ali.

Prof Dr Seda Ünsar
Prof Dr Seda Ünsar

Beş bölümden oluşan birinci kısım, S’nin hissiyat, düş ve düşünce yoğunluğunun hissedildiği kısım diyebiliriz. Bölümün girişinde Blaise Pascal gibi bir matematikçi yani akılcıdan duyduğumuz “Kalbin kendine has nedenleri vardır; akıl bunları hiçbir zaman anlayamaz” sözünün ve Pablo Neruda’nın “Eğer bizi ölümden hiçbir şey kurtarmıyorsa, en azından aşk hayattan kurtarmalı satırlarının ima ettiği gibi, S karakteri için hayatın anlamı, bir sıradanlık dışına çıkma çabası ve hayattaki tek hakikat Platonik bir İdea olarak algıladığı, toplumun “mutlu olma baskısı” dışında, doğal, kendiliğinden ve sadece kendisi için olan Aşk. Bu kısmın ilginç yanlarından biri, S’nin bir emperyalizm ve kapitalizm kritiği olarak yarı-sürreal, yarı-fantastik bir dille yazdığı metaforlarla örülü yazı. Birinci kısmın tüm romana yayılan diğer önemli bir yanı ise, tutkulu ve derin bir aşkın karakterleri Stefano ve S üzerinden yansıtılan Batı-Doğu karşılaşması. Bu kısmın hikayesi aynı zamanda çok mekanlı; Los Angeles, San Fransisko, Londra, Brüksel, Floransa ve Salzburg’da geçen bir zaman dilimi söz konusu.

Romanın ikinci kısmı, Hölderlin’in “Bizler hiçbir şeyiz; aradığımız ise her şey” uyarısına karşılık Puşkin’in verdiği “Zamanın her şeyi halledeceği aşikardır” yanıtıyla, yine daha başında verilen bir ipucuyla başka bir hikayeye, romanın asıl hikayesine, açılıyor. Bu hikaye, ruhu yaratma arzusuyla dolu olan ve bunu bir türlü dışa vuramayışının gerilimiyle sarsılan Ali karakterinin San Fransisko’daki hayatına girişimizle başlıyor. Çocukluğunun beraber geçtiği teyzesinin üvey kızı Afife tarafından terk edildiğinde, “…. Ali, bir fırtınanın ortasında zorla açılan bir kapıdan geçerek, taştan ve sakin bir eve girer gibi, yazmanın dingin ama tekinsiz dünyasına sığınmıştı” (s. 395). Arka kapak yazısında sözü edilen “roman içinde roman”, Ali’nin böylece yazmaya başlayabildiği bir 19. yüzyıl Rus hikayesi. Bu kısmın en ilgi çekici yönlerinden biri, adeta bir Çehov hikayesi tadında yazılmış bu hikaye. Hikaye, yine romanın geneline yayılmış bulunan politik ve makro-teorik birçok düşünceyi içermeye devam ettiği gibi, uzun doğa tasvirleri, bu tasvirlerle karakterlerin psikolojik çözümlemelerinin bağlantısı, karakterlerin geçirdiği psikolojik değişimlerin yaşantılarına yansıması gibi hususları barındırıyor.

Ali’nin bu hikayeyle yarattığı Sergey Andreyev Kuruzkov adlı 19. yüzyıl karakteri de Ali gibi “boşluğu kapatmak” için “anlam arayışı”nda olan bir karakter fakat bulunduğu konum ve çağ itibariyle, bu arayış daha karanlık (belki de bir entellektüel için daha aydınlık) bir tarihi anda sürmekte. Sergey ait olduğu aristokrat sınıfı aşamayan, gerçek ve yeni bir toplum hayalini elindeki gerçeklikle gerçekleştiremeyeceğini kavradığı anda köylülere küsen ve ölümsüzlük hayalinden de vazgeçen bir karakter. Ali Sergey’in ruh buhranlarında kendi ruhundan izler yanstıyor diyebiliriz.

Ali “Haliç’ten Eminönü’ne, Cihangir’den Tarlabaşı’na, insanların yüzlerinde öfke, yılgınlık, mutsuzluk, delilik gibi işaretleri izleyerek, bir kentin, bir devletin, bir ulusun, bir uygarlığın çöküşünün haritasını çıkaran” (s. 179), romanın açılışında T. S. Eliot’a referans verilen o gölgede (“Düşünceyle gerçek arasına, devinimle eylem arasına düşer gölge”), çocukluğu ansiklopediler ve filmler arasında geçmiş, düş ile gerçek arasında bir gölge karakter. Küçük Japon balığım dediği Ai karakterine “İstanbul’da yürüyecek sokak, görecek yüz kalmamıştı. İnsanın ruhu uzak diyarlardaki sokaklara ve yüzlere aittir” (s. 348) dediğinde olduğu gibi, Ali hikayenin özünde ruhunun ait olduğu mekan veya zamanı arıyor. Bu arayış ruhen yalnız bir entellektüelin bulunduğu toplum ve çöküşten kaçış olarak düşünülmemeli çünkü Ali’nin peşinde olduğu aslında ancak yabancı yerlerde mümkün olabilecek köksüz bir özgürlük arayışı. Fakat bir sonuca veya yanıta varmaktansa, roman soruyu sormayı hedeflediği için, arayış net bir sonla bitmiyor.

Prof Dr Seda Ünsar Kimdir?

Prof Dr Seda Ünsar Kimdir?
Prof Dr Seda Ünsar Kimdir?

Prof Dr Seda Ünsar, lise sonrası, uluslararası öğrenci değişim programı AFS ile Tayland’da geçirdiği bir yılın ardından ÖYS 49. olarak Koç Üniversitesi‘nde Uluslararası İlişkiler alanında Vehbi Koç bursuyla lisans eğitimi aldı.  Sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya Eyaleti Los Angeles kentinde Claremont Graduate University ve University of Southern California’da Uluslararası İlişkiler üzerine yüksek lisansını ve Siyaset Bilimi üzerine doktora eğitimini tamamladı. İtalya’nın Floransa kentinde European University Institute’ta burslu postdoktora eğitiminden sonra, bir süre Londra’da London School of Economics’te ve Los Angeles’ta University of Southern California’da akademisyen olarak çalıştı ve akademik araştırmalarda bulundu. Tiyatro ile ilgilendi; Türkçe ve İngilizce piyes ve İngilizce sinema denemeleri yazdı.

ETİKETLER: